Bu yıl, Cumhuriyetimizin 100. yılı. Türk milletinin tarih yolculuğundaki varoluş mücadelesi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyet ile taçlandı ve ardımızda bıraktığımız 100 yıl bizim için önemli bir eşik. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı sadece ayakta kalma başarısını değil, barış sever, çok yönlü, öngörülü kahramanımızı ve Cumhuriyet ile bize sunduğu sonsuz fırsatları gösteriyor. Bundan sonraki yüz yılda bize bırakılan mirası en iyi şekilde taşımak, tarih bilincimizi netleştirmek ve ufkumuzu açmak için önemli bir hatırlatma. 100 sayısının Cumhuriyetimizde bize hissettirdikleri gibi, birçok ülke, kurum ve kuruluş için de özel bir değeri var.
Bazı simge, sembol ve sayılara ayrı anlamlar yüklenir. 100 sayısı da işte böyle büyülü sayılardan biri. 100 sayısının hayatımızda pek çok önemi vardır. Neden mi? 100 sayısı güçlü bir sayıdır. Yeni ve taze başlangıçları ve sonsuz olasılıkları temsil eder; yeni yüz yıl gibi. Yuvarlak bir sayıdır ve mükemmelliğin ipuçlarını taşır. 100 aynı zamanda bir tamamlanma sayısıdır, tam başarıyı gösterir; 100 puan, % 100 gibi. Bu sayı aynı zamanda iki sıfırın bir araya gelmesinden oluştuğu için birliği de sembolize eder. 100’ün enerjisi çok olumlu ve iyimserdir. Bir hedef için çok çalışıyorsanız, bu sayı ona ulaşmak üzere olduğunuzu gösterir. 100 sayısı aynı zamanda aydınlanma ve kendini gerçekleştirmeyi de sembolize eder.
Nicelik olarak da azımsanamayacak olan 100 sayısı uzun soluklu bir emeği de gösterir. Bu nedenle, yayınlar, şirketler ve yönetimler için de birer dönüm noktasıdır. Tabii ki, Cumhuriyetimizin ulaştığı gibi 100. yıla ulaşmak günümüzde birçok kurum ve kuruluş için pek olası değil. Tüm dünyada şirketlerin ömrü kısalma eğiliminde. Sadece rekabet, krizler, ekonomik belirsizlikler, markalaşamama gibi sebeplerden değil, şirket birleşmeleri ve satın almalar da şirketlerin yaşam süresini kısaltıyor. Araştırmalara göre Türkiye’de 10. yılını görebilen şirket sayısı bile oldukça az. Bu nedenle 100 yıla değil de daha ulaşılabilir olan 100 güne odaklanalım istedim.
İlk 100 Gün Neyi Değiştirir?
Başkanların ilk 100 gündeki icraatlarını değerlendirmek, ABD’nin önemli siyasi geleneklerinden biri. İlk 100 gün bir başkanın ülkeyi yönetme tarzı, öncelikleri ve kampanya vaatlerini hayata geçirme hızı konusunda fikir veriyor. Tabii ki bu her zaman bir liderin daha sonra hangi faaliyetlerde bulunacağının habercisi olmayabilir. Ancak şirketlerin ilk 100 gündeki varlığı ve hamleleri onları 100 yıla taşıyacak bir yol gösterici olabilir.
Bir markanın lansmanını yapmak küçük bir adım değildir ve şirketin itibarını ve kullanıcı tabanını oluşturmak için genellikle çeviklik ve azim gerektirir. Lansman sonrası ilk 100 gün, şirketlerin ideal müşterilerine misyonlarını sunarken ve değerlerinin ana hatlarını belirlerken ayak izlerini oluşturmaları açısından kritik önem taşır. Bu süre genellikle markanız, hedef kitleniz, neyin işe yaradığı ve daha da önemlisi neyin yaramadığı hakkında bilgi edinmenize yardımcı olacak ipuçlarıyla doludur.
Markanızın ilk 100 gününde aklınızda tutmanız gereken 4 strateji temeli şöyle sıralanabilir:
Çeşitlilik Yarat
Son on yılda hem yeni hem de eski markaların geniş hedef kitlelerden vazgeçip niş ve yeni ortaya çıkan gruplara yönelik pazarlama çabalarına öncelik vermesiyle bir değişim meydana geldi. İletişim profesyonellerinin her hedef kitlenin arkasında, çeşitlilik ve genişlik gösteren, benzersiz ve incelikli mesajlar gerektiren alt topluluklar olduğunu anlamaları gerekiyor. Markanızın ilk 100 günde alt topluluklarla özgün bir şekilde bağlantı kurmanın yollarını bulmaya çalışması, bu kitleler hakkında değerli, benzersiz bakış açılarını ve iç görülerini paylaşabilecek çeşitli oyuncuları bir araya getirmesi gerekmektedir.
Hedef kitlesiyle yakından özdeşleşen bir markanın çalışanları, markanın amacını ve misyonunu güçlendirmeyi destekleyecek gerçek deneyimleri beraberinde getirir. Bununla birlikte, hedef demografiyle özdeşleşen kişiler hiçbir şekilde kendi alanlarındaki tüm bireyler konusunda uzman değildir. Hedef kitlenizin her bir parçasıyla özdeşleşen kişilerin masada bir koltuğa sahip olması ve seslerinin duyulması önemlidir. Bu, uzmanları işe alarak veya kâr amacı gütmeyen kuruluşlarla ortaklık kurarak kolayca yapılabilir.
Rahatsız Ol
Rahatsız olma konusunda rahat olmalıyız. Bir şirketi büyütürken çok sayıda ses ve fikir paylaşımı olacaktır. Ancak hedeflediğiniz topluluğun davranışlarını, kültürünü, dilini ve nüanslarını anlamanız önemlidir. Bu bazen stratejinin arka planında yer almak, bazen de hedef ve stratejilere ulaşmak için kendi bakış açılarımızı ve fikirlerimizi sorgulamamız gerektiği anlamına gelir.
Test Et ve Öğren
Bir markayı inşa etmenin güzelliği ve zorluğu, markanın büyümesini sağlamak için her şeyin sürekli olarak test edilmesi ve değiştirilmesi gerekliliğidir. Sürekli yeni şeyler denediğinizde, tabii ki başarısız olan fikirleriniz de olacaktır. Bunu bir öğrenme fırsatı olarak değerlendirin ve “neyin yanlış gittiğini” anlamak için zaman harcayın ki bir dahaki sefere doğru olanı yapabilesiniz. Ayrıca, şu anda işe yaramayan bir fikir, bu fikrin asla işe yaramayacağı anlamına da gelmez. Ekiplerinizi yolun ilerleyen aşamalarında eski fikirleri tekrar gözden geçirmeye ve yenilemeye davet edin; ileride nelerin yatırım yapmaya değer olabileceğini görünce şaşıracaksınız.
Göz Önünde Bulun
Yeni bir markayken, markanızın logosu veya isminizle henüz bir bağlantı kurulmamıştır. İnsanlar bunu duyacak ve arka plan gürültüsü olarak değerlendirecektir. Bu nedenle onların gözünün önünde, oldukları her yerde olmalısınız. Dijital marka yönetimi, influencer pazarlama, ücretli medya ve diğer çevrimiçi çabalardan yararlanmak hayati önem taşırken, yüz yüze aktivasyonlara ve etkinliklere de öncelik verilmelidir. Hedef kitlenizin ilgi alanlarından yararlanın ve daha fazla farkındalık yaratmak ve dikkat çekmek için markanızın bu alanlara nasıl uyum sağladığını görün.
Nice 100 günlere ve nice 100 yıllara!